Logo
Bu sayfayı yazdır
Ümmetin, Ajan Yöneticileri Korumaya Yönelik Savunma Anlaşmalarına Değil Mukaddesatlarını Korumak İçin Hilafete İhtiyacı Vardır!

بسم الله الرحمن الرحيم

Haber-Yorum

Ümmetin, Ajan Yöneticileri Korumaya Yönelik Savunma Anlaşmalarına Değil Mukaddesatlarını Korumak İçin Hilafete İhtiyacı Vardır!

Haber:

Pakistan ve Suudi Arabistan, bir ülkeye yapılan herhangi bir saldırının diğerine yapılan saldırı olarak kabul edileceği tarihi bir karşılıklı savunma anlaşması imzaladı; zira Pakistan Başbakanı Şahbaz Şerif ve Suudi Veliaht Prensi Muhammed bin Selman, 17 Eylül 2025 Çarşamba günü Riyad'daki Yemame Sarayı'nda Stratejik Savunma Anlaşması'nı imzaladılar. (Ajanslar)

Yorum:

Yahudi varlığının 9 Eylül 2025'te Hamas'ın üst düzey siyasi liderlerini hedef aldığı Katar'a yönelik saldırısının ardından bu savunma anlaşması, bu saldırıya bir cevap olarak pazarlanmıştır. Pakistan'daki rejimin borazanları bunu, Pakistan'ın dış politikası için bir başarı ve zafer olarak nitelendiriyorlar! Bilakis yöneticiler, Mekke ve Medine'deki Harameyn eş-Şerifeyn'i koruma görevini üstlenmekle onurlandırıldıklarını bile iddia ediyorlar!

Ancak gerçek şu ki, bu anlaşma yeni değildir; zira Pakistan ve Suudi Arabistan arasındaki askeri ilişkiler 1967'de başlamış ve 1979'da Mescid-i Haram'da meydana gelen el-Cuhani olayının ardından, Pakistan özel kuvvetlerinin Mecid-i Haram'ı geri almaya yardım etmesiyle ilişkiler daha da derinleşmiştir. 1982 yılına gelindiğinde bu ilişkiler ikili güvenlik işbirliği anlaşmasıyla kurumsal bir kimlik kazanmıştır; zira bu anlaşma, Suudi kuvvetlerinin eğitimine, onlara danışmanlık hizmeti verilmesine, hatta on binlerce Pakistanlı askerin Suudi topraklarında konuşlandırılmasına imkan tanıyordu. Ayrıca Suudi Arabistan Pakistan silahlarının önemli bir ithalatçısı haline gelmiş ve 2015 yılında Suudi Arabistan, “İslami Askeri Terörle Mücadele Koalisyonunu” ilan etmiş ve eski Pakistan Genelkurmay Başkanı Rahil Şerif, koalisyonun ilk komutanı olarak atanmıştı; ancak medyada büyük yankı uyandırmasına rağmen bu koalisyon, bir gün olsun Yahudi varlığının Filistin'deki Müslümanlara yönelik uyguladığı terörüne karşı kullanılmamıştır! Katar'a yönelik saldırıdan sonra bile onun rolü sadece şekli tatbikatlar çerçevesinde etkinleştirilmiştir.

Pakistan rejiminin Harameyn eş-Şerifeyn'i koruma fırsatı verilmesinden dolayı gösterdiği coşku ise şu soruyu akla getiriyor: Neden 1967'den beri Yahudilerin işgal ettiği ve her gün kutsallığını ihlal ettiği üçüncü mescid olan Mescid-i Aksa'yı kurtarmak için aynı coşkuyu göstermiyorlar?

7 Ekim 2023'ten bu yana Pakistan'daki Müslümanlar, Gazze'yi desteklemek, Mescid-i Aksa'yı kurtarmak ve Yahudi varlığını ortadan kaldırmak için ordularının harekete geçmesini talep ediyorlar. Ancak bu talepler, Hayber-Pahtunhva ve Belucistan'daki iç durumun kötüleşmesi veya Hindistan'ın tehdidi gerekçesiyle her zaman reddedilmiştir. Bununla birlikte bu bölgelerdeki isyanlar dinmemiş, Hindistan'ın tehdidi de azalmamıştır, aksine Hindistan, Pakistan'a karşı “Sindoor Operasyonunu” yeniden başlatmak için bir fırsat kollamaktadır. Öyleyse sorunun birden fazla cephede savaşma gücü değil, Amerika'nın dayattığı şeyler olduğu açığa çıkmaktadır. Bu yeni anlaşma Amerikan çıkarlarına hizmet etmekte olup Pakistan ve Suudi Arabistan'daki liderlerin böylesine stratejik bir kararı bağımsız olarak almaları akıl dışıdır.

“İslami NATO” gibi fikirler, yöneticilerin Gazze'ye destek vermemesi nedeniyle ümmetin öfkesini yatıştırma girişimlerinden başka bir şey değildir; dolayısıyla savunma anlaşmaları, ümmetin kutsallarına değil, sadece onların tahtlarına hizmet etmektedir. Dolayısıyla bu yöneticiler birleşiyor ama Filistin'i kurtarmak için birleşmiyorlar, aksine kendi rejimlerini korumak için birleşiyorlar; bu yüzden bu anlaşmalar, Amerikan-Yahudi ittifakına karşı asla yürürlüğe girmeyecektir. Müslümanların vahdeti, ortak savunma veya kırılgan siyasi ittifaklara değil, aksine İslam akidesine dayanmasına gerekir. Dolayısıyla ümmetin kurtuluşu, onu tevhid bayrağı altında birleştirecek bir Halifenin liderliğinde Nübüvvet Minhacı üzere Hilafetin kurulmasında yatmaktadır. Bu yüzden –ister İslami İşbirliği Teşkilatı olsun, isterse de Arap Birliği veya ortak savunma anlaşmaları olsun– bunun dışındakilerin hepsi bir aldatmacadan ibarettir.

إِنَّ هَذِهِ أُمَّتُكُمْ أُمَّةً وَاحِدَةً وَأَنَا رَبُّكُمْ فَاعْبُدُونِ

İşte sizin bu ümmetiniz bir tek ümmettir. Ben de sizin Rabbinizim. Öyleyse bana ibadet edin.” [Enbiya 92]

Hizb-ut Tahrir Merkezi Medya Ofisi İçin Yazan

Şeyh Şahzad - Pakistan

Template Design © Joomla Templates | GavickPro. All rights reserved.